12 Temmuz 2014 Cumartesi

Lider Dediğin Böyle Olur!


(Afganistan'daki 10 Kasım konuşmamdan...)


Bugün, 10 Kasım 2011. Atamızı ebediyete uğurlamamızın üzerinden tam 73 yıl geçti. Anayurdumuzdan 3000 km uzaklıktaki bu atayurdumuzda, Afgan kardeşlerimizle beraber, seni ve milletine adadığın o kısacık ömrüne sığdırdığın sayısız fedakârlıkları bir kez daha gururla anıyoruz.

Atam, senin kurduğun Cumhuriyet, yine senin aydınlattığın yolda hızla ilerlemekte, içteki ve dıştaki düşmanlarımıza inat, senin ilkelerine sımsıkı bağlı evlatlar yetiştirmeye devam etmektedir.

Ve Cumhuriyetin evlatları, bu atayurdunda, senin en önemli miraslarından biri olan Afgan-Türk dostluğuna sahip çıkmak ve onu daha da pekiştirmek için buradalar. Senin evlatların, ektiğin dostluk tohumlarını yeşertmek ve sulamak derdinde, başları dik, emrindeler Paşam!

Neden başımız dik olmasın ki? Yok olmanın eşiğinden bugünlere geldik.

Destan Çanakkale’de başladı. “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!” emrini alan 57’nci Alay, son neferine kadar şehitlik şerbetini tattı, ama yine de Atam ve emrindeki mehmetçik düşmana namusunu, toprağını çiğnetmedi.

Dedelerimizin canları pahasına yaptırmadığına, padişah ve yanındaki korkaklar masabaşında izin verdiler.

Düşman her taraftaydı: İstanbul’da, sarayın içinde, İzmir’de, Samsun’da, Balıkesir’de, Adana’da, Eskişehir’de, Konya’da, İzmit’te, Afyon’da, Kars’ta, Antep’te, Antalya’da, Urfa’da; dört bir yanımızda Türk Milletini tarihten silmek için her türlü alçaklığı yapıyor; kadın, yaşlı, çocuk demeden önüne geleni gözünü kırpmadan yok ediyordu.

Yunanlar, Ermeniler, İngilizler, İtalyanlar, Fransızlar, Ruslar... Ve bunlardan daha da kötüsü içerdeki satılmış hainler...

Ümidi tükenmişti herkesin. Yıllar süren savaşlar, yokluk, fakirlik ve ardından gelen Birinci Dünya Savaşı yenilgisi sonrası, elden giden vatan: Ovalarımız, nehirlerimiz, denizlerimiz, güzel Anadolumuz...

İşte bu korkunç durumda bile hala ümidini yitirmeyen Gazi Mustafa Kemal, “Ya istiklal; ya ölüm!” parolasıyla esir olmak yerine ölmeyi tercih eden dedelerimizden oluşturduğu çarıklı, bitkin, aç ve yoksul ama yüreği istiklal için çarpan ve gözleri ufukta ölüme koşan bir ordu kurmak için gecesini gündüzüne kattı.

Cesur ve Atasına kenetlenmiş ordu, O’nun emrinde zaferlerden zafere koşuyor, İnönü’de, Sakarya’da, Afyon’da düşmanı bozguna uğratıyordu. Yurdun dört bir yanı gözü dönmüş ellerden kurtarılıyordu.

“Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir. İleri!” emriyle, 14 günde, muharebe ederek ayağındaki çaputla 400 km yol alan ordu, kaçan Yunanlıyı denize döküyordu.

Yok olmak ve var olmak arasındaki namus mücadelesi başarılmıştı. Atatürk, üstün liderlik vasıflarıyla ve eşsiz topyekün savaş stratejileriyle yedi düveli mağlup etmiş, aynı zamanda, insanca yaklaşımıyla da düşmanlarının hayranlığını kazanmaktan geri kalmamıştı. 11 Kasım 1938’de tüm dünya gazeteleri O’ndan övgüyle bahsederek saygılarını dile getirmişlerdi.

Atam sen övgülerin en büyüğüne layıksın:

Senin sayende tek millet olmayı tek yürek atmayı başardık.

Senin sayende albayrağımızın gölgesine sığındık.

Yüce Atam, rahat uyu !

Yüreği vatan, millet ve Atatürk sevgisi ile dolu olan evlatların; 
  • Kurduğun Türkiye Cumhuriyeti Devletini çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne taşımayı; 
  • 21’inci Yüzyıla Türk damgasını vurmayı;
  • Türk halkının güvenliğini ve ekonomik refah seviyesini en üst düzeye çıkarmayı hedef edinmişler, ayrıca;
  • Sınırları şehit kanları ile çizilmiş ve bugün de kanla korunan bu vatanın bütünlüğünü; 
  • Yıllardır bir arada yaşayan ve yaşama kararlığında olan ulusumuzun birlik ve beraberliğini;
  • Çağdaş, modern, laik, demokratik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve kurulmasına esas teşkil eden ilke ve inkılaplarını; 
sonsuza dek korumaya yeminlidirler.

Ruhun şad olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder